21 Ocak 2010 Perşembe

Bu gün yine Artritim azdı




      Yaş 60 ı geçince,hastalıklar peşinizi rahat bırakmıyor.Hele hele gençliğinizi hor kullandıysanız zaman sizden intikam alıyor.Ben gençliğimde çok hor kullandım vücudumu.Aşırı sigara,düzensiz beslenme,uykusuz geçen geceler,aşırı tempolu çalışma,işin ve yaşamın getirdiği stres ;yıpratmak için vücudumu ,elimden geleni arkama koymadım.Bilmiyorum şimdi şikayet etmeye hakkım varmı ?


       Bu gün bütün eklemlerim bedenimi ağrı ile kilitlemiş vaziyette.Sadece artrit olsa neyse,içtiğim ilaçlardan midem rezalet vaziyette,azan nörodermitim de cabası.Neyse damarları kapalı kalbim daha henüz isyana geçmedi.Meslek hayatım boyunca birden fazla şikayette bulunan hastalarıma için için kızardım.Kolleksiyon yapmadan gelseydin ya doktora derdim.Ama yaş ilerleyince hastalıklar kolleksiyon gibi yapışıyor insanın ensesine.Geçtiğimiz yaz başındada artritimin azdığı bir gün şiir bile yazmıştım .Şimdi aklıma o geldi.Bu satırların devamına o şiiri eklemek geldi içimden.


       ŞEYİN İ ŞEY ETTİREN




Hani bazı şeyler vardır hayatta                                                   

Yaşa yaşabitiremezsin.                                                                    

Kiminden keyif alırsın,kimiyse keyfine şey eder.                       
Romatoid artrit de onlardan biri,                                                 

Ağrın yoksa keyif sendedir.                                                            



Ama birde ağrınvarsa                                                                     

Yaşama be kardeşim.                                                                       

Avuç avuç hapları göndersende kursağa                                      

Sadece midene zarar,                                                                       

Eklemlerin şiş ve ağrılı,                                                                

Geçmek bilmiyor be kardeşim.                                                       

Moskof gavuru bundan daha dosttur insana,                               
Kenan Evren’in işkencehaneleri bile                                             

Bundan daha fazla acı vermez adama..                                         



Hele bir romatoid artrit olda gör.                                                 

Ne dostundan keyif alırsın,ne işinden,                                         

Yaşamın zehir olur,gövden olur sana bir kefen.                         



Yetti gari desen de yetmiyor,                                                          

Ne yaparsan yap geçmiyor,                                                            

Şeyini şey ettiğimin artiriti…                                                          




Dr.ErdemCankaya                                                                             

10 Ocak 2010 Pazar

Kırlangıcın Kanatı


Eski bir şiirim




Kırlangıcın kanadına yazsaydım
Uçursaydım sevinçlerimi göklere
Bu günü anlatabilseydim eğer,
Yarınlar olamazsa eş değer
Zamanı kilitlerdim kutucuğuna


Avuçlarımda ellerinin son bıraktığı
Sıcaklığı,
Kaybetmemek için neler vermezdim neler


Gözlerinin yeşiline mavisine değil
Nilgun ’ un işlenmiş oyasında değil
Boğazın mavi sularına karşı
O tatlı muhabbetin sıcaklığına
Vuruldum an be an
Güneşin ne zaman battığını anlayamadan
Kulaklarımda sufi müziğin akmakta olan esintisi
Yaşadığım bir başka boyut,
Bitmesini istemediğim o güzel an


Durdurun zamanı inecek var ….


İST. 04.03.2008 Dr.EC

7 Ocak 2010 Perşembe

Bir eski yazım

Yine eski bir yazım

21 Kasım 2008 Ataköy

YAŞAMI "Tİ"ye ALMAK
Doğdum uzdan ölüme kadar bir kör dövüşü içinde yaşarız günlerimizi.Çoğu zaman nedeni niçini sorgulamaya dahi vaktimiz olmaz.Aile içinde ilk defa yatağımızı toplamakla başlar ödevlerimiz.Daha sonra okula gideriz,ABC yi öğrenmektir görevimiz. Aile ,okul,toplum size bazı yükleri verir yaşamda.Yaşamın hamalı olursunuz,kimimiz bir fabrikada işçi,kimimiz kara tahta başında öğretmen kimimiz doktor kimimiz vali...Daha dünün teri kurumadan, yarının telaşı başlar yaşamınızda. Askerlik,iş bulma evlilik çocuk sahibi olmak derken,ertelediğimiz arzularımızın,hatırlandığı günlerinde sayısı azalır.Geriye dönüp baktığımızda birde görürsünüz ki,çok şeyi ıskalamışsınız hayatta.
Ben 2 öğretmenin 3 cü çocuğu olarak başladım hayata.Öğretmen çocuğu olmak,gerçekten zordur.Çünkü öğretmenler öğrencilerine iyi örnek olma gayreti içinde,o dar olanakları içinde çırpınıp dururlar.Kıyafetten başlar ilk örnek olma gayretleri,rakı sofrasında ki adaba kadar uzanır.Konuşurken seçtikleri tümcelerde hep özen vardır.Küfrün kerametini keşfedememişlerdir yaşamlarında.Tabii ki ilk örnek oldukları da kendi çocukları olur.Öğretmen çocuğu temiz giyinir,derslerini aksatmaz,haksızda olsa büyüklerine saygısını bozmaz,yalan söylemez,kavga etmesi ayıptır,hele küfür etmesi zinhar çok büyük suçtur.En büyük ülküsüde yükselmek ileriye gitmek ve örnek vatandaş olmaktır. Okulda okulu yaşadığı yetmiyormuş gibi ev dede okullu olmayı yaşar.
Ailede koroner hastalığının olması bazılarını ürkütse de, ben başka bir açıdan avantaj olarak görürüm koroner hastalığını.
Öyle yatak döşek zahmeti olmadan,yarının hayallerini kurarken geçirdiğiniz bir kriz sizi bir anda imamın kayığına bindirir.Ben bu yaz o deneyimi geçirdim.3 tane sitend taşıyan kalbim,İstanbul trafiğinde 3,5 saatte meciyeköyden köprüye varamayınca isyan etti.İsordil de kar etmedi,arabayı sağa zor çektim,gerisini hatırlamıyorum.Gözlerimi açtığımda bir ambulansın içinde Da-Di Da-di,trafiği yara yara yol alıyorduk.Meğerse kalbim 14 saniyelik bir mola vermiş yaşama.Defibrilatör denilen cihazla basmışlar elektrik akımını göğsüme, kalbimde herhalde daha görevim bitmedi diye başlamış çalışmaya.Ben o günden sonra Öğretmen Çocukluğundan istifa ederek,kendim için yaşamaya başladım.Yaşamı Ti ye alarak yaşamak.Bazı dengeleri kurmayı keşfettim.Örneğin bişeye canınız mı sıkıldı,dil altı İsordil alacağınız yerde ilk önce,hadiseye "hadi ...tir" diyebiliyorsanız.Beyninizin içinde de bunu başarabiliyorsanız,o küfrün kerametini içinzide meltem rüzgarının keyfi gibi hissedersiniz.Yani sınırlı bir boşvermişlik.Boşvermişlikle sınırlı boşvermişlik arasında çok fark var.İlkinde hayasızca bir teslimiyet,ikincisinde ise tüm soğukkanlılıkla ,sinirlenmeden paniğe kapılmadan ,durum değerlendirmesi yaparak soruna çözüm aramak.Sorunun bir parçası olmak yerine ÇÖZÜMÜN bir parçası olmayı becerebilmek.
Becerebildiğiniz an ,içinizde esen meltem rüzgarının kalbinizi de ne güzel okşadığını da hissedersiniz.Yaşamı başkasının koyduğu katı kurallar yerine ,çevresel uyumu zedelemeden kendi yumuşak kurallarınızla yaşayabilemek zevkidir işin aslı.Fıkraların ve esprilerinde bu yaşama katkısı çok güzel oluyor.Bakın bunu bir örnekleme fıkra ile başarabiliriz.
Fıkra bu ya ;
"Birisi bakmış ki, duvarda milyarlarca saat var. ’bunlar ne saatidir ? ’ diye sormuş. ’Dünyada herkesin bir saati var kardeşim, kim yalan söylerse onun saatinin yelkovanı oynuyor’ diye cevap almış. Bakmış ki, duvardaki bir saatin akrep ve yelkovanı 12’nin üzerinde durmuş. ’Bu kimin saati ?’ demiş. ’Türkiye’de bir Mustafa Kemal var, hiç yalan söylemiyor, bu onun saati’ demişler. Sonra, Mao’nun, Lenin’in saati hangisi falan diye sorarken, ’bizde bir de Tayyip Erdoğan vardı, onun saati hangisi ?’ demiş. Melek, ’vallahi onun saatini azrail aldı. Biliyorsunuz, cehennem çok sıcak, orada onu vantilatör olarak kullanıyormuş’ diyor "

4 Ocak 2010 Pazartesi

Eşekistan Cumhuriyeti

Evren çok kocaman. Tanrının da keyfi oldukça yerinde. Ne yapsın ölümsüz bir yaşam ve sınırsız bir gücü var.Zaman zaman tanrı olsaydım diye düşündüğümde ,düşünmek bile istemiyorum. Çok zor iş. Ne yaparsan yap tek düze bir yaşam. Yarat Allah yarat.Bitmez tükenmez bir yaratma. Her şeye sahip olmanın o sorumluluğu ve ağırlığı, yarattıklarına kurallar koyacaksın,o kuralları öğrensinler diye elçiler göndereceksin.O da yetmiyecek elçilerine kitaplar göndereceksin.Çokmu kafanın tasını attırdılar,yok edivereceksin her şeyi. Gerçekten çok zor bir iş,tanrının işi.Bazen içime korku düşüverir.Ya tanrının aklına eserde yerine beni tanrı yaparsa diye.. Yapar mı yapar tanrının işine akıl sır ermez. İşte o zaman korku kaplar içimi ve tanrıya yalvarırım . Ey yüce tanrım,beni arı yap,kuş yap,ağaç yap,insan yap ama ne olursun gözünü seveyim,ne dersen yapacağım söz,ama beni sakın tanrı yapma diye yalvarırım. Nede olsa emperyalizmin pençesinde yaşıyan tüm insanların o aşağılık pis huyu bendede var. Korktunmu başlarsın bol bol yalakalığa…Yalakalığıma tanrı bir gün o kadar kızmışki ,dur demiş bu haddini bilmez densize bir had bildirme zamanı geldi. Melek lerini toplamış etrafına, “ Yahu melekler,ben bu zırtıpozdan bıktım usandım,yatıyor kalkıyor beni tanrı yapma diye yalvarıyor.Öyle bir ceza bulunki,bu densiz adam birdaha beni rahatsız etmesin.”Melekler birbirlerinin yüzlerine bakmışlar,ve konuşmadan beyin güçleri ile anlaşıp, benim ceza biletini kesivermişler. İsrafil sözcü olarak “ Yüce tanrım biz bu mendebur un cezasını tayin ettik” deyince, Tanrı anlat bakalım İsrafil demiş. Yüce tanrım eğer uygun görürseniz biz bu mendeburu uykusunda 8 saatliğine 1 milyar 396 bin 716 cı galaksideki Eşekler Cumhuriyetine gönderelim.
O gece çok yorgun eve dönmüştüm. her nedense 9 ayın çarşambası bir araya gelmiş derler ya, o misal ne kadar huyu bozuk kaprisli şımarık hasta varsa hepsi beni bulmuşlardı. Muayenehaneyi bir an önce kapatıp, karnımı doyurduktan sonra elektrikli koltuğuma uzanıp , Televizyonda dizimi izlemenin özlemi içinde yana yakıla günü bitirdim. Eve geldiğimde kapıyı açtımki bir de ne göreyim,ev hanımın misafirleri ile dolu. “Üf yahu buda yapılırmı hanım diye düşünürken” hanım bana seslendi “Sevgilim iyki erken geldin bak kimler geldiiii ” Ananın örekesi. Olcak şeymi bu ? Hafta içi misafirmi olurmuş?. Neyse gelen tanrı misafiri töremizde misafire saygı var. Yüzüme gülen maskemi takıp hal hatır sormaya başladım. Hadi hadi senle sonra konuşuruz sen açsındır git önce yemeğini yede öyle gel dediler. Mutfağa girdim Tencerenin kapağını kaldırdım birde negöreyim Tencere yarısına kadar mantı dolu. Helalsın be hanım dedim. Dolaptan kallavi Osmanlı tabaklarından bir tane alıp tepeleme doldurdum mantıyla, üzerine Tereyağlı salçalı acı sosunu,en üstede bol sarımsaklı yoğurdu doldurdum. Hücum… 1 Tabak kesmedi, 2ci tabağıda doldurdum,o da bitti.Doymuştum ama tencerenin dibinde yarım tabaklık mantı kalmıştı,mantı bekleyince pek keyifli yenmez . Yazık ziyan olmasın diye onuda hakladım ama ,mide tıka basa dolunca ,bir kısmı yemek borumda kalmış olacakki, sormayın çektiğim gaz sancısını. Ne bozuk huyum var, boğazına hükmedemiyen pis oburun biriyim ben. Arka odaya kaçtım birkaç gark gurk neyse rahatladım ve misafirlerin yanına döndüm.Sohbet derinleşti ama ,gel görki sohbete bir türlü katılamıyorum ,göz kapaklarımda tonlarca bir ağırlık. Hem günün yorgunluğu ,hemde 2,5 tabak Mantının sarımsaklı yoğurdu.Ne yapsın göz kapakçıklarım. Hanım “Sevgilim mutfaktan meyva tabağını getirsene diyor,fırlıyorum yerimden,nede olsa serde kılıbıklık var. Bakıyorum arkamdan hanımda mutfakta “Ayıp yahu utanmasan adamların karşısında uyuyacaksın,git yüzünü yıkada uykun açılsın,kırk yılda bir geliyorlar çok ayıp olur diyor. Dişlerimin arasından hanımın duymayacağı şekilde homurdanıyorum ne 40 yılı yahu daha 3 gün önce aynı takım bizdelerdi diyorum.Ama hanım duymuyor. Duyarsa felaket.
Neyse misafirler erken kalktılar onlar kapıdan, çıktı uçar gibi yatak odama gittim. Pijama giyme hızında şampiyon olabilirim. Zira dünyanın en güzel kıyafeti pijamadır. Ne sihir ne keramet varsa pijamayı giydin mi uyku bastırır hemen. Cump yatağa atladım. Hanımın kapanması uzun sürecek ışığı, için de ;çektim yorganı başıma.
Allahıma şükrettim insanlara uyku denen güzelliği bağışladığı için. Ama ne kadar şükretsem nafile ceza biletim kesilmiş o gece. 1.ci rem 2 ci rem derken bir baktım Heybeli adada denize giriyorum. Hemde 1950 lerin denizi gibi temiz bir deniz. Etrafımda yüzen güzel kızlar,içim çeker burnum sızlar derken aklıma hanım geldi. Yahu bu nasılsa rüya ordaki kızlarıda benden kıskanacak hali yokya.. Ama hanımın korkusundan cuk diye uyandım ve uykum kaçtı. Uyu uyuyabilirsen. Yalvardım allahıma ..Allahım güzel kızları rüyama yine sok, ama ne olursun bu kulunu azıcık seviyosan kızlar rüyama girdiğimde hanımı rüyama sokma. Yalvara yakara uyumağa çalışıyorum, ama uyku kaçtı. Sinirimden tepikledim yorganı. Başladım hayal Kurmağa, Heybeli adayı düşünüyorum, Denize çivileme atlayan İsmet paşa derken,yine 1.ci rem 2ci rem derken baktım bir eşeğin üzerinde Heybelide eşek turuna çıkmışım.Kızlarda hanımda yok rüyamda. Altımdaki eşekte rüzgar mübarek, Veliefendide yarışa girse İngiliz atlarına nal toplatır. Diğer eşeklerden uzaklaştık. Düşecem korkusu başladı. Gemini çektikçe eşek hızlanıyor,eşekçi çok gerilerde kaldı ,yardım edecek kimsede yok.
“ ÇÜŞŞ “ diye bağırınca,eşek boynunu geriye çevirdi kocaman dişlerini sırıtarak güldükten sonra “Ne Çüşü birader,sana Çüş “ demezmi.. Ne biçim eşek bu ?!!! Resmen konuşuyor!!! Süratini dahada arttırdı yüksek bir yarın kenarındanda denize atlıyıverdi.Aman allahım kayalıklara çarpacağız. I ıh çarpmadık. Nedenmi eşeğin 2 yanından kocaman kanatları çıkmış uçuyoruz. Heybeli adayı kuş bakışı görürken dahada yükseldik. Haritadan bakar gibi İstanbulu görüyorum aşağıda..Derken bulutlara daldık.Kalbimin gümbürtüsü eşeği rahatsız etmiş olacakki,döndü bana “korkuyorsan gözlerini yum ve aşağıya bakma” dedi. Bir süre gözlerim kapalı uçtuk, derken hızımızın yavaşladığını hissettim ve neticede eşeğin nal sesini duyunca rahatladım ve gözlerimi açtım. Asfalt bir yoldayız ve yol kenarında kocaman bir levhada “EŞEKİSTAN CUMHURİYETİNE HOŞ GELDİNİZ ” yazıyor. Yol boyunca bodur bodur ağaçlar var. Ağaçların meyvasıda karpuz. Acıkan eşek uzanıp dalından karpuz yiyiyor. Yol Boyunca kocaman bilboardlar var. Ne reklamlar sormayın. Şekersiz Kokakola ordada var. Eşeklerin araba ihtiyacı olmadığı için araba yok. Yolları biraz dar yapmışlar o yüzden. Ama Trafik sıkışıklığı had safhada, İstanbulu mumla aratacak bir trafik sıkışıklığı var. Emekçi eşekler homurdanıp duruyorlar belediye başkanına “ Olmaz olsun böyle Eşşeoğlu eşek Belediye başkanı,yolların kenarına harcadığı çiçek masrafıyla şu yolları genişletse olmazmıydı ” diyorlar. Eşek kafası işte,halbuki o kadar güzel olmuşki yolların kenarındaki çiçekler. Beni getiren eşeğe soruyorlar ne cins hayvandır bu diye ? O da anlatıyor bunların yaşadığı dünyada bunlar kendisini İnsan diye tanımlar diyor. Soruyor diğer Eşek , “ Peki bunlar küfretmesini biliyormu ?diyor” Sırıtıyor bizimki bana bir göz attıktan sonra dönüyor öbür eşeğe “ Sorma birader bunlarda bizim gibi küfürbaz ama onlar birbirlerine kızdılarmı İnsan oğlu insan diye küfrederler” Yüzüm kızarıyor gözümü kaçırıp yere bakıyorum.
Derken beni Eşekistan Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı ile tanıştırdılar. Çok tatlı bir eşek.Güleryüzlü yumuşak huylu bir Eşek.Nasıl buldun Eşekistanı diyor.Daha cevap vermeden Yoldaki Bilboardları beğendinmi diyor. Ayıp olmasın diye beğendim diyorum. Bir sırıttı ki sormayın azı dişlerine kadar gördüm. “O beğendiğiniz bilboardların hepsini babam yaptı” diye öğünüyor. Aklıma bir benzerlik geliyor ama bir türlü anımsayamıyorum.
Senin dünyanda ne iş yapardın diye soruyor. Şeytanlık geldi aklıma Doktorum desem Eşek anatomisi ve hastalıklarını bilmiyorum. Hele birde iğne yapmam gerekirse çifteyi yeme ihtimalide var. Birden aklıma geliyor “Deney hayvanları bakıcısıyım” diyorum. Cumhurbaşkanı çok seviniyor cevabıma. O zaman seni Genetik araştırma laboratuarına tayin ediyorum diyor..Fareler ve şıçanların bakımından sorumlu laboratuar sorumlusu oluyorum. Biliyorsunuz fareler çok hızlı üriyen yaratıklar.Bir batında 14-15 yavru yapıyorlar,gebelik süreleride 21 gün. 2 aylık bir fare üriyebiliyor. Algometrik hesaplarsanız 1 çift fareden 1 yılda 300.000 fare olabiliyor. Eşekistan cumhuriyetinde Fare bakıcılarına maaş vermiyorlarmış. Biraz canım sıkıldı. Ama her farenin satışından %10 veriyorlarmış. Gözlerim faltaşı gibi açıldı tanesi elli yeni kuruştan hesap edin 2 fare senede 15.000 lira kazandıyor yüzde 10 dan.Breh Breh Breh.Vay be dünyada bu kazanç olsa Boğazda 6 ayda 1 yalı alırım diye düşünüyorum. Var gücümle farelerimi yemlemeye başlıyorum. Bir gün öğlen yemeklerini verirken bakıyorum labratuvarda çalışan tüm eşekler pürtelaş içindeler.Maliyeden denetime gelmişler meğerse. Yanıma kel kafalı bodur bir eşek yaklaşıyor,zurnanın son deliğinden çıkmış cırtlak bir sesle bana gürlemeye çalışıyor.Bu farelerin doğum ve ölüm kayıtları nerede diye diye hesap soruyor. Hangi deneylerde kaçtane fare öldürülmüş kaç lira alınmış vs vs… Gelde çık hesabın içinden. Ben geldiğimde bana 500 çift fare teslimetmişlerdi. 500X300.000 = 1 500.000.000 fare Uleee 1 ,5 milyar farenin hesabını soruyorlar benden.Nutkum tutuldu.Cevap veremedim. Sonradan öğrendimki o eşek maliye bakanı imiş. Kem ettim küm ettim. Bakın sayın bakan siz deney farelerinden vergi alırsanız genetik araştırma yapmayı engellersiniz .Bilimin gelişmesini engellersiniz dedim. Bana dönüp demezmiki “ Ulee insanoğlu insan kendi dünyana döndüğünde bir sor hele,senin mezun olduğun fakültede ki genetik labratuvarında farelerden maliye vergi adlımı almadımı bir öğren !...”
Ter içinde uyandım kabustan.İyiki Eşekistan Cumhuriyetinde yaşamıyorum. Üfff sabah 8.00 olmuş. Tam tamına 8 saat kabus görmüşüm. Saat 9 da ilk işim merak ettim Cerrahpaşa Tıp Fakültesini aradım. Genetik araştırma labratuvarını kapatmışlar. Maliye Bölüm başkanına farelerin Kimlik dökümü yapılmadığı için 11 milyar lira ceza kesmiş. Artık Genetik mühendisliği bölümünede yeni öğrenci almıyorlarmış.
Acaba tekrar mantı yiyipte uykumda Eşekistan Cumhuriyetine tekrarmı dönsem?
Bir an düşündüm ,ama hanım bu rüyamı öğrenirse bir daha rüya görmeme izin vermezki….

“AH TANRIM ÇOK PİŞMANIM, YANLIŞ YALVARMIŞIM SANA,NE OLUR BİR GÜNLÜĞÜNE BENİ KENDİ YERİNE TANRI YAPSANA !!!

Bak hanım Tanrı bu dileğimi görürse işte o zaman sen benden kork. Şaka Şaka….


27.03.2008 Ataköy
Dr.Erdem Cankaya

1 Ocak 2010 Cuma

ERCAN ‘IN KARPUZLARI

Bu gün 21 Temmuz 2011, Ergenekon dan yargılanmak üzere tutukluğumuz’ un üzerinden 8 ay 11 gün geçti.Hala hakim önüne çıkamadık. Bırak hakim önüne çıkmayı daha savcı bile hazırlık sorgusunu yapmadı. Suçumuz u bir bilsek te ona göre hiç olmazsa savunacakmıyız ?, kabüllenecekmiyiz? hesabımızı yapabilsek.
Her şey Ercan’ ın halt karıştırmasından oldu.Gülelim mi?,ağlayalım mı ? bilemiyorum. Sosyal güvenlik kurumu Eczanelerle toplu olarak sözleşmeye girmeyince, Ercan da eczaneyi market’e çevirmeye karar verdi. Nasıl olsa Sosyal güvenlik Marketlerle ilaç satımı anlaşması yapıyordu. Rahmetli Tayyip’ in inadı inat bir türlü toplu olarak Eczacılarla anlaşmaya yanaşmayınca, eczacılar birer birer topu dikip iş değiştirmenin yolunu aradılar. Bir süre Tekel işçilerine katılıp, Ankara da direnişe geçtiler, ama kışın soğuğunda 2000 eczacı havuza girip te gösteri yapacağız diye üşütünce, hızını kesmiş olan Domuz gribi,afat olup,zavallı göstericileri perişan etti. 1500 Eczacımız domuz gribinden “Allah rahmet eylesin lik “ olup, odaca meslek şehidi ilan edildi.Domuz gribi öyle Azrail olduki sormayın.Başta başbakan ve onu dinleyip aşı olmayan bakanlar kurulunun üyelerinin yarısı,aileleri ile birlikte yaşama elveda dediklerinde,Sağlık Bakanının “Ah ben sana aşı ol demedimmi feryatlarını,tüm televizyonlar dakika başı saatte 30 defa yayınladılar. İbrahim Tatlıses ,sağlık bakanından esinlenerek yaptığı “Ben Sana Demedimmi” türküsü ile,Orhan Pamuktan sonra Nobel Ödülü alan ikinci sanatçımız oldu. Nobelden aldığı ödül parası ile Urfa da Harvard Üniversitesinin şubesini açarak,Kürt açılımına ,pardon pardon Demokratik açılıma katkısından dolayı, Cumhurbaşkanınca DEVLET liyakat ve onur ödülü ile mükafatlandırıldı.
Ercan gavur memleketlerini görmüş ,bilgi birikim sahibi bir arkadaş.”Salzburg ta beleş konser seyretmenin yolları” isimli kitabı ile Avusturya Turizm bakanlığından “Turizm Şövalyesi Ünvanı” almış.Tüm rahatı yerinde iken her nedense vatan hasreti, mayalı hamur gibi kabarınca Türkiye ye dönüp Eczacılık yapmaya karar vermiş. Yetmiş sekiz devrimciliğinden terfi ederek Neo-Liboşizm vatan severliğine yönelmiş bir eski arkadaşından eczanesini devir alarak (pardon azcık kazıklanarak) ,”HALK İÇİN HALKLA BERABER ULUSAL ECZACILIK” doktrinine uygun, mesleki uygulamalarına başlamış. Ben Ercan la iş icabı tanıştım.Sonrada kafalarımız uyuşunca arkadaş olduk.Neticede ortak iş yapmaya kadar vardırdık dostluk ve arkadaşlık ilişkimizi. Ercan’ın eczanesini Markete çevirdik. Ben siyasetten gelmiş alışkanlığımla, ilaç firmalarının zarar nedeni ile sokağa döktüğü tüm ilaç mümessillerini örgütleyerek, İstanbul‘ un sabit halk pazarlarında, meyva satış uzmanını haline getirdik.” Koş Vatandaş KOŞ , kısırlığa iyi gelen SALİHLİ KİRAZLARI buradaaaa ,KOŞ VATANDAŞ KOŞ” diye bağırdıklarında öğlen olmadan kirazlar tezgahta tükenmeye başladı. Hele BASUR İLACI olarak pazarladığımız KIRKAĞAÇ kavunları piyasada öyle tutundu ki,ihracata başladığımız için ,iç piyasada kavun fiyatları tavan yaptı.
Fakat bizim Ercan hırslımı hırslı. İşler ilerledikçe adamı hırs bastı. Ağbi tekel olmalıyız diye tutturdu. “Bak Ercan kardeşim, fazla hırs iyi değil Tekel olalım derken KEL olmayalım” diye çok uyardım ama bir türlü dinletemedim. Neticede beni de ikna edip benim mütevazi muayenehanemi de “GDO ARAŞTIRMALARI MERKEZİ” yaptık. Zararı olmayan GDO lu tarım ürünleri araştırmaya başladık. Öbür yandan da ıskartaya çıkarılmış 1500 ilaç mümessilini Antalya da ki otellerde birer aylık eğitimlere tabi tuttuk. Devlet Konservatuarından Şan hocaları getirerek mümessilleri ses eğitimine tabi tuttuk. 4 oktav “Karpuza bak karpuza, gerçek Diyar-ı Bekir burada ,koş vatandaş koş “diye bağıramıyanların iş akti ne son verdik.
Ne oldu ise Ercan ın GDO lu ürün imalatından sonra işlerin şekli değişti. Hindistan cevizi tadında, Domatesleri piyasaya sürdüğümüzde yok satmaya başladık. Kivi tadındaki GRİP in şifası Kırmızı renli patateslerin “DOMUZ GRİBİ ne “ iyi geldiği anlaşılınca, dünya sağlık örgütünden madalyamız geldi. Ercanla isimlerimizi birleştirerek kurduğumuz Two ER-Two CAN firmasını kurduk. ,Billy Gate Microsoft taki hisselerinin %50 sini satarak biz e %10 hissedar oldu.İşlerimiz o kadar iyi gidiyordu ki,dünya petrol devleri onları da ortak almamız için kapımızı her gün aşındırmaya başladılar.Taki iş Ercan’ ın Ayva tadındaki Karpuzları keşfine kadar sürdü. Hayal edebiliyormusunuz ? Ayva Tadında bol sulu, tarçın kokulu karpuzları.Ama öyle bir karpuz ki,ısırdığın her yeri ayrı lezzette. Yeterki neresini ne niyetle ısırabileceğini keşfet. Özel karpuz mümessilleri eğittik. Sigara yasağından dolayı boş kalan mahalle kahvelerin de halkı eğitmeye başladık. Two ER Two Can karpuzları nasıl yenir kurslarını tamamlayan vatandaşlara da sertifika verdik. Fakat Ercan benden gizli bir halt karıştırmış.Karpuzun genetiği ile öyle bir oynamışki ,bu karpuzu yiyen kimseler uyanık olup yalanlara inanmaz oluyormuş. Bu yüzden vatandaş günde 1 lira yapılan emekli zammına kanmayıp oyunu diğer partilere verince, Amerikanın Kurdurduğu Parti seçimde baraj altında kalıverdi. Sarıgül ile barışan Baykal da Başbakan oldu. Amerika da ki hoca efendi Ercan la bana öyle sinirlenmiş ki, emrindeki savcılara talimat vermiş. Uyanık Ercan pasaportu hazır Salzburg a tüğdü gitti. Bende 8 ay 11 gündür Ergenekon dan tutuklu savcı ya hazırlık soruşturması için ifade vermeyi bekliyorum.Neyse ki Yan koğuşta Balbay var,arada tavla turnuvasında rakip olsakta bize sabretmeyi öğretiyor.En çokta üzüldüğüm ekmek parası için Karpuz mümessili olan çalışanlarımız.Onları gizli örgüt kurup,iktidarı düşürmekten yargılıyorlar.
Dr.Erdem Cankaya

YENİ YIL

Neye seviniriz her yeni yıl da ?
Beklentilerimiz ve umutlarımız hiç bitmeden;
Kaybettiklerimizi unutmuşçasına.
Zannederiz ki yeni yıl yeni bir yaşam,
Her şey değişecekmiş sanki..
Yaşlandığımızı bilmezmiş gibi,
Sanki her geçirdiğimiz sene
Ömrümüze ömür katıyor.
Gidene dayım gelene paşam,
Bir yalan üstüne kurulmuş yaşam.
Dr.E.C
TÜM DOSTLARIMIN YENİ YILINI KUTLAR,
SAĞLIK ve NEŞE DOLU;MUTLU BİR SENE DİLERİM.
Dr.Erdem CANKAYA