11 Mayıs 2011 Çarşamba

GÜNÜ YAŞAMAK

Keyifli bir Salı gecesi,

1o Mayıs 2011 senesi, kişisel tarihimde not düşeceğim günlerden biri. Bir konuda inatla bir şeyi başarmak istiyor ve sonuçta başarıyorsanız, aldığınız keyif ‘in tadı bir başka oluyor.

2 yılı aşkın süredir, yakın arkadaşlarımla birlikte düzenlemeğe çalıştığım “SOFRA TOPLANTILARI “ ilerde belleklerde hoş bir eylem olarak anılacak noktaya geldi. Her ayın 2 ci Salı akşamı toplantılarının ulaştığı düzey ve katılımcıların üstün nitelik ve nicelikli yapıları, ulaşmak istediğimiz hedefe vardı. Bu toplantıların ilk çekirdeği 2006 senesinin sonunda kış aylarından birine rastlıyordu. Ben,Semih Eryıldız, Fikret Çakır ,Nabey Önder ve Dr.Ali Şeker Cumhuriyet Restoranda bir masada CHP de o günkü gidişat’ın sıkıntılarını dile getirerek ne yapabiliriz  diye dertleşiyorduk.  Aydınlanma ateşinin İTÜ de yaptığımız son toplantısı sonuçsuz olarak dağılmıştı. CHP ye sunmak istediğimiz katkı,parti içi egemen güçlerce engellenmiş, birlikte yola çıktığımız bazı dostlarımızla da,taktiksel farklı davranma istekleri sonucu,birlikteliğimiz bozulmuştu.

 O akşamki samimi diyalog, acaba bu sofra muhabettlerini arada bir yapsak, dostlukları yeniden oluşturup, birliğimizi tekrar sağlayabilirmiyiz diye düşündüm. Netice alamasak dahi ,hiç olmazsa dostlarla bir araya gelerek ,İstanbul’un stresli yaşamında felekten bir gece çalmış olurduk. Bu minval üzerine birkaç defa Cumhuriyette bir araya geldik. Sonraları hep niyetlenmemize rağmen nedense ,bir türlü 4 kişi dahi bir araya gelemiyorduk. “DÜNYA RAKI GÜNÜ” nü bahane ederek birbirlerinden hoşlanacak arkadaşlarımı Cumhuriyet’te yemeğe çağırdım .O gece Atatürk’ün masasında birlikte olmak bize öyle keyif verdiki; ortak teklif ve kararla ,her ayın 2 ci Salı akşamı Rakı gününün ay devriyesi olarak toplanmaya başladık. Rahmetli Erhan Çayhan,Semih Eryıldız,Fikret Çakır, Coşkuner Irmak, Yaşar Hangün ve ben sofranın ilk müdavimleri olduk.Daha sonra Mehmet Yıldırım,Cem Tüzün sofranın müdavimlerine katıldı.Her yemekte değişik arkadaşlar sofraya katılır oldular. Grup büyünce  Cumhuriyette ayni masalara sığamaz olduk. Mehmet Yıldırımın aracılığı ile “MER RESTORAN” toplantılarımız başladı. Sofranın sosyal yapısını değiştirip,birlikteliğimizi güçlendirip, toplantılarda  sıralı ve gündemli konuşma düzenine geçtik. Rakı-Balık toplantısı olan sofranın adını da değiştirip,”Atatürk’ün sofrası “ yaptık.  Arkadaşlar sınır tanımaksızın düşüncelerini dile getirebiliyordu.Alkolün etkisiyle gevşeyen sinirlerin rahatlığı içinde,herkes düşüncelerini özgürce açığa vurabiliyordu.

Ben  her toplantımızda fotoğraflar çekiyor,arkadaşların konuşmalarını da kısa özetler halinde ,ortak mail grubumuz “AYDINLANMA ATEŞİ”inde yayınlıyordum. Sofranın özelliği ,herkesin fikirlerini ÖZGÜRCE  söyleyebilmesi idi. Sofradaki söylemleri Aydınlanma ateşine taşımam,bazı dostları irrite etti. Bir grup arkadaş soframızı “Sarhoş Sofrası” olarak niteleyip ,sofrayı ve beni protesto eden yazılar yazdılar. Bir daha da sofra toplantılarına katılmadılar. Ama sofra öyle bir noktaya gelmişti ki MER restoran katılımcılara dar gelmeye başladı. Hem düzen açısından,hem yemek ve ortam kalitesi açısından,toplantılarımızı İTÜ Sosyal tesislerinde yapmaya karar verdik. Çok doğru bir karar verdiğimizin  sonucunuda,her bir sonraki toplantının bir öncesindekinden ,daha nitelikli olduğunu gördük.

Sofra amacına ulaşmıştı.Sofranın sağladığı birlik ve dostluk havası “SOSYAL DEMOKRASİ DERNEĞİ İstanbul şubesi” nin kurulmasına öncülük etti ,ve de özlemini duyduğumuz “Siyaset,Felsefe ve düşünce bazlı” bir derginin doğmasına neden oldu. Soğumuş küllerinin arasından Aydınlanmanın öncülerinden “ÖZGÜR İNSAN” aydınlanma ateşi görevini görmek üzere yeniden yayın hayatına giriyor.
Bu dergide görev almak ve düşüncelerimi yazıya dökebilmek,duygularımı şiirlerimle dile getirmek için bir sevgiliye kavuşmanın keyfini yaşıyorum.

Özgür İnsan ‘ın yayın hayatına girmesi ile birlikte,bu güne kadar üstlendiğim sofra düzenleme görevini de bir arkadaşım üstlenecek. Kurucuları arasında olduğum Sosyal Demokrasi Derneğindeki Yöneticilik görevimi,genç kardeşlerime devretmenin gururunu ve keyfini yaşıyorum.

Bana bu keyif veren sonuçları yaşamada olanak sağlıyan, 43 yıllık yol arkadaşlarım başta Semih Eryıldız’a, Fikret Çakır’a, Osman Sertbaş ‘a ve  Nabey Önder’e ,dernek ve sofraya katkıları nedeni ile , Sayın Nurettin Eyüpoğlu’na, Sayın Ercüment Fişek’e ,Dernek ve Özgür İnsandaki bilimsel katkılarından dolayı,Genç bilim adamı değerli kardeşim Serdar Taşçı’ya,isimlerini saymakla bitiremeyeceğim ,soframızın müdavimi tüm sayın  dostlarıma teşekkür ve şükran dileklerimi iletirim.

Dr. Erdem  CANKAYA  (Ataköy 11.05.2011)







GÜNÜ YAŞAMAK

Keyifli bir Salı gecesi,

1o Mayıs 2011 senesi, kişisel tarihimde not düşeceğim günlerden biri. Bir konuda inatla bir şeyi başarmak istiyor ve sonuçta başarıyorsanız, aldığınız keyif ‘in tadı bir başka oluyor.

2 yılı aşkın süredir, yakın arkadaşlarımla birlikte düzenlemeğe çalıştığım “SOFRA TOPLANTILARI “ ilerde belleklerde hoş bir eylem olarak anılacak noktaya geldi. Her ayın 2 ci Salı akşamı toplantılarının ulaştığı düzey ve katılımcıların üstün nitelik ve nicelikli yapıları, ulaşmak istediğimiz hedefe vardı. Bu toplantıların ilk çekirdeği 2006 senesinin sonunda kış aylarından birine rastlıyordu. Ben,Semih Eryıldız, Fikret Çakır ,Nabey Önder ve Dr.Ali Şeker Cumhuriyet Restoranda bir masada CHP de o günkü gidişat’ın sıkıntılarını dile getirerek ne yapabiliriz  diye dertleşiyorduk.  Aydınlanma ateşinin İTÜ de yaptığımız son toplantısı sonuçsuz olarak dağılmıştı. CHP ye sunmak istediğimiz katkı,parti içi egemen güçlerce engellenmiş, birlikte yola çıktığımız bazı dostlarımızla da,taktiksel farklı davranma istekleri sonucu,birlikteliğimiz bozulmuştu.

 O akşamki samimi diyalog, acaba bu sofra muhabettlerini arada bir yapsak, dostlukları yeniden oluşturup, birliğimizi tekrar sağlayabilirmiyiz diye düşündüm. Netice alamasak dahi ,hiç olmazsa dostlarla bir araya gelerek ,İstanbul’un stresli yaşamında felekten bir gece çalmış olurduk. Bu minval üzerine birkaç defa Cumhuriyette bir araya geldik. Sonraları hep niyetlenmemize rağmen nedense ,bir türlü 4 kişi dahi bir araya gelemiyorduk. “DÜNYA RAKI GÜNÜ” nü bahane ederek birbirlerinden hoşlanacak arkadaşlarımı Cumhuriyet’te yemeğe çağırdım .O gece Atatürk’ün masasında birlikte olmak bize öyle keyif verdiki; ortak teklif ve kararla ,her ayın 2 ci Salı akşamı Rakı gününün ay devriyesi olarak toplanmaya başladık. Rahmetli Erhan Çayhan,Semih Eryıldız,Fikret Çakır, Coşkuner Irmak, Yaşar Hangün ve ben sofranın ilk müdavimleri olduk.Daha sonra Mehmet Yıldırım,Cem Tüzün sofranın müdavimlerine katıldı.Her yemekte değişik arkadaşlar sofraya katılır oldular. Grup büyünce  Cumhuriyette ayni masalara sığamaz olduk. Mehmet Yıldırımın aracılığı ile “MER RESTORAN” toplantılarımız başladı. Sofranın sosyal yapısını değiştirip,birlikteliğimizi güçlendirip, toplantılarda  sıralı ve gündemli konuşma düzenine geçtik. Rakı-Balık toplantısı olan sofranın adını da değiştirip,”Atatürk’ün sofrası “ yaptık.  Arkadaşlar sınır tanımaksızın düşüncelerini dile getirebiliyordu.Alkolün etkisiyle gevşeyen sinirlerin rahatlığı içinde,herkes düşüncelerini özgürce açığa vurabiliyordu.

Ben  her toplantımızda fotoğraflar çekiyor,arkadaşların konuşmalarını da kısa özetler halinde ,ortak mail grubumuz “AYDINLANMA ATEŞİ”inde yayınlıyordum. Sofranın özelliği ,herkesin fikirlerini ÖZGÜRCE  söyleyebilmesi idi. Sofradaki söylemleri Aydınlanma ateşine taşımam,bazı dostları irrite etti. Bir grup arkadaş soframızı “Sarhoş Sofrası” olarak niteleyip ,sofrayı ve beni protesto eden yazılar yazdılar. Bir daha da sofra toplantılarına katılmadılar. Ama sofra öyle bir noktaya gelmişti ki MER restoran katılımcılara dar gelmeye başladı. Hem düzen açısından,hem yemek ve ortam kalitesi açısından,toplantılarımızı İTÜ Sosyal tesislerinde yapmaya karar verdik. Çok doğru bir karar verdiğimizin  sonucunuda,her bir sonraki toplantının bir öncesindekinden ,daha nitelikli olduğunu gördük.

Sofra amacına ulaşmıştı.Sofranın sağladığı birlik ve dostluk havası “SOSYAL DEMOKRASİ DERNEĞİ İstanbul şubesi” nin kurulmasına öncülük etti ,ve de özlemini duyduğumuz “Siyaset,Felsefe ve düşünce bazlı” bir derginin doğmasına neden oldu. Soğumuş küllerinin arasından Aydınlanmanın öncülerinden “ÖZGÜR İNSAN” aydınlanma ateşi görevini görmek üzere yeniden yayın hayatına giriyor.
Bu dergide görev almak ve düşüncelerimi yazıya dökebilmek,duygularımı şiirlerimle dile getirmek için bir sevgiliye kavuşmanın keyfini yaşıyorum.

Özgür İnsan ‘ın yayın hayatına girmesi ile birlikte,bu güne kadar üstlendiğim sofra düzenleme görevini de bir arkadaşım üstlenecek. Kurucuları arasında olduğum Sosyal Demokrasi Derneğindeki Yöneticilik görevimi,genç kardeşlerime devretmenin gururunu ve keyfini yaşıyorum.

Bana bu keyif veren sonuçları yaşamada olanak sağlıyan, 43 yıllık yol arkadaşlarım başta Semih Eryıldız’a, Fikret Çakır’a, Osman Sertbaş ‘a ve  Nabey Önder’e ,dernek ve sofraya katkıları nedeni ile , Sayın Nurettin Eyüpoğlu’na, Sayın Ercüment Fişek’e ,Dernek ve Özgür İnsandaki bilimsel katkılarından dolayı,Genç bilim adamı değerli kardeşim Serdar Taşçı’ya,isimlerini saymakla bitiremeyeceğim ,soframızın müdavimi tüm sayın  dostlarıma teşekkür ve şükran dileklerimi iletirim.

Dr. Erdem  CANKAYA  (Ataköy 11.05.2011)

7 Mayıs 2011 Cumartesi

ANNELER GÜNÜ

Kaç yaşında olursanız olun, anne sıcaklığını hep arzuluyorsunuz.Benim annem bir anneler gününde vefat etti.O günden bu güne anneler günü benim için hüzünlü bir gündür.
Canım   Annem, benim hem arkadaşım hem dert ortağım hemde öğretmenimdi.Ortaokul 2 ci sınıfta iken  “Alize rüzgarlarını” sınıfta anlatmasını hala hatırlarım.Ortaokul son sınıfta ödevimi zamanımda yapmadığım için ödev notumu sıfır vererek,sorumluluk sahibi olmam için  vede zamanı iyi kullanmam için bana bir ders vermişti.

Yaşadığı süre içinde ,onu hep arkamdaki gizli güç olarak hissetmişimdir.Tıbbiyenin zorlu sınav dönemlerinde  çalışmaktan bunaldığım anlarda,çayı demler beni dinlenmek için tavla oynamaya davet ederdi.Sınav önceleri çok gergin olurdum.Ne kadar iyi çalışırsam çalışıyım,sınavda başarısız olacakmış gibi hissederdim. Annemi  karşıma oturtur,tıbbi konuları ona anlatarak,bilgimi pişirmeye kalkar,daha önceden sorular hazırlayıp,bana sorması için ona verirdim.Ne günlerdi o günler. Sınav sabahları, onun benim  başarım için okuduğu dualar  ayrı bir huzur verirdi bana.

Babamın vefatından sonra ,annem hızla yaşlanmaya başladı.!7 Ağustos depreminden sonrada
Büyük ablamın evine taşındı.Mesafe uzadığı için ziyaretlerim seyrekleştiği için ,sitem ettiği zaman içime çok dokunurdu.Ölümünden sonra o sitemlerin daha güçlüsünü ben kendime yaptım.

Bu gün yine bir anneler günü. Annesiz geçireceğim bir anneler günü daha.O kadar çok özledimki  annemi….

Tüm annelerin  anneler günü kutlu olsun.
Dr.Erdem Cankaya