2 Haziran 2012 Cumartesi

29 Mayıs 2012 Salı

Özgür İnsan yeniden çıkarken


Özgür İnsan Dergisi çıkarken,bir şiir yazmayı arzulamıştım.Yıllar öncesine gitti anılarım. Henüz 11 yaşında idim.  Rahmetli babam,Manisa Lisesinde Başmuavindi. Ayni zamandada Tarih öğretmeni idi. Demokrat Parti iktidarının son günleri idi. Adnan Menderes 1960 senesinin Mayıs ayının ortasında Manisaya gelmişti. İstanbulda,Ankarada gençler yürüyüş ve gösteriler yapıyordu. Babamın herbirini evlatları gibi sevdiği Manisa lisesinin gençleride yürüyüş yaptılar.Başmuavin olarak babam aynı zamanda Disiplin kurulununda başıydı.Valilikten gelen emirle,nümayişe katılan tüm öğrencilerin okuldan atılması  istendi. Babamda bu cezayı uygulamamak için Başmuavinlikten istifa etti.Aynı gün içinde Manisa Valisi Babamı açığa aldı. Telefonla tehditler almaya başlamıştık.Babam hepimizi Köyümüz olan Emiraleme götürdü.Orada daha emniyette olacağımızı kabul ediyordu.Okulların kapanmasına yakın bir süre kaldığında,okuldan ve arkadaşlarımdan ayrılmak bana çok hüzün vermişti.Büyüklerimin tereddütlü halide ürkütücü idi. Mutsuzluk duygusunu ilk o zaman tattım. Gediz boyunda bağlar içinde yürüyüş yaparken,babam beni sakinleştirmek için konuşuyordu.Baba-Oğul o gün iki olgun insan gibi sohbet ettik. Yaşamımın dönüm noktası idi o gün.Babamın o gün kü nasihatları,bu günkü benliğimin yapı taşları oldular.

Özgür İnsan Dergisini 40 yıl sonra tekrar çıkarabilmenin gururunu yaşarken,Özgür insan şiirini yazmak istedim. Yayın kurulu da kabul ederse bu şiiri yayınlayacağız. Bu Şiiri Tarih Öğretmeni  Rahmetli babam Mustafa Cankaya'nın aziz anısına ithaf ediyorum.Ebedi istiratgahında ışıklar içinde yatsın.


Baba , oğul ve Özgür  İnsan

Sohbet ediyordu baba ve oğul;
Oğul soruyordu babaya :
-Ben nasıl mutlu olurum baba ?
Baba gülümsedi oğluna,
Ellerini bir tarak gibi geçirdi ,
Oğlunun saçlarına.
-Mutluluk avuçlarındadır insanın,
-Vazgeçmezsen özgürlüğünden mutlusundur oğul !
-Düşüncelerinde Özgürsen ,
Ve Savunabiliyorsan cehalete karşı onları,
Dik durabilip, eğilip bükülmüyorsan,
Yobazın kaba kuvvetine karşı,
-Onurun uğruna savaşabiliyorsan,
Seni hiçbir şey yıldırmıyorsa,
Sorgulayabiliyorsan  özgürce her şeyi,
Saygı duyuyorsan bilime;
Sadece insanları değil;
Evrendeki tüm canlıları sevebiliyorsan,
Ve tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyabiliyorsan,
Zihnini açık tutabiliyorsan, batıla karşı,
Aklının  denizine, batılın kirli derelerini karıştırmıyorsan,
Berrak pırıl pırıl düşüncelere sahipsen,
Tüm güzelliği ile, tanrıyı kavrıyabiliyorsan ruhunda,
Bütünün bir parçası olduğunu hissedebiliyorsan,
Sen artık Özgür bir İnsansın demektir.
-Özgür insanlar her zaman mutludur oğul… 
Dr. Erdem CANKAYA - Ataköy ( Nisan 2012)
Özgür İnsan yeniden çıkarken

4 Nisan 2012 Çarşamba

Kaybolmuşluğun derinliğinde,
Korkularımız bir dost gibi yaklaşır bize,

Gül tarlasından geçerken,
Dikenlerin battığı yerde ;
Kanımızın rengini bile hatırlamayız.

Tebessümünü dudaklarında yakalayıp,
Gözlerinde aradığımız hüznü,
Avuçlayıp atamayız.

Bir çember gibi sarmıştır, hoyrat eller
Dikenler gibi batmaya hazır yumruklar,
Aynalara bakmağa utanırız.
Halbuki geçen zaman bizim hayatımız.

Yaratmayı bilmeden ; öldürmeyi öğrenen,
Tok karnımızın ,gözü aç arzuları
Değilmidir bizi mutsuz kılan ?

Verileni görmeyen,körleşmiş düşüncelerimiz,
Neyi ararki ,kendisine ait olmayan,

Yaşamayı bilmeden yaşayıp,
Erken ihtiyarlayan,
Bitmeyen arzularımız değilmidir ?
Varı yok edip ,yoktan anlamayan,
Yaşanmayan zamanın deresinde
Yüzmeye çalışan aptal ruhumuz.
Korkularımız,hırslarımız,
Doyumsuz arzularımız,
Bir eğe misali törpüler zamanı.
Yaşanmamış hayatın dehlizinde…
Dr. Erdem CANKAYA
Ataköy 04.04.2012 saat 04,00

4 Şubat 2012 Cumartesi

BEYNİMİZİN ARKASINDAKİ GERÇEK
Tanrı insanı şekillendirirken, bir an durmuş ve düşünmüş.”Ya bir gün gelir,bu yarattığım muhteşem canlı,beni kabullenmez ve yasalarımı çiğnerse” diye.Çare olarak insan beynini 3 ‘e bölmüş. EGO dediğimiz benliğimiz , SÜPEREGO dediğimiz üst benliğimiz vede İD dediğimiz “ALTBİLİNÇ” imizdir. 3katmanlı beynimizdeki katmanlar arasında denge ve ilişki , kişilik dediğimiz karekter’imizi meydana getirir.İD dediğimiz alt bilinç yaşamımız doğrultusunda,ilkel olan saldırgan benliğimizdir.Yaşamak için yemek ve avlanma,üremek için cinsel dürtülerimiz,tüm bunları elde etmek için kavgacı olan ilkel benliğimizdir.Vücudumuzun büyük enerjisini bu benliğimiz harcar.İlkel dediğimiz bu hayvani benliğimiz ayni zaman dada bizim yaşama içgüdümüzdür.Uygar insanın bir türlü kabullenemediği;kin ,nefret,aşırı hırs,sahip olma içgüdüsü,savaş ve kavga bu benliğimizin kaçınılmaz ürünleridir.EGO muz dediğimiz yani görünen benliğimiz ise bizi hayvanlardan ayırt eden ,hafıza ve zekamızın oluştuğu,alt benliğimiz’ in isteklerini dengeleyen,alt benliğimiz ile SÜPEREGO muz arasında uyuşumu sağlayan, kişiliğimizi simgeleyen benliğimizdir.Süper Ego muz yani üst benliğimiz ise,tanrının kendisini yerleştirdiği,ve insan oğlunun tanrıdan bir parça taşıdığı bölümdür.Bu bölüm insanı hayvanlardan ayırt eden,kuralların ve törelerin oluştuğu bölümdür.İnançları ayakta tutar,kültürel adetleri içselleştirir,yasaları ve tabuları yaratır.Saldırgan olan alt bilincimizi firenleyerek; kural ve değerler bütünlüğü içinde insana yön verir.Diğer bir deyişle Vicdan dediğimiz bölümdür.
Tanrısal olan SÜPEREGO muzla , hayvansal olan ALTBİLİNÇ imiz arasında insanlık tarihi boyunca süren mücadele,BENLİĞİMİZ dediğimiz Egomuzda soyut kavramların oluşmasına neden olur.Egomuzda vücut bulan bu kavramlar,”KORKULARIMIZ”,”ONURUMUZ”, ”PİŞMANLIKLARIMIZ” gibi duygularımızdır.Düşünebilen bir varlık olan insan,kar ve zararı önceden hesaplıyabilecek ,veya yaşadıktan sonra betimliyebilecek yaratıklardır.İnsanoğlunun yaşam süresince ,yaşamını zehir eden en kötü duygular,vicdan azabı dediğimiz pişmanlıklarımız,gelecek dış saldırılardan duyduğumuz kuşkular sonucu oluşturduğumuz korkularımızdır.Pişmanlık ve Korkuyu yaşamayan insanlar “MUTLU” dediğimiz insanlardır.Süperegonun hakim olduğu topluluklarda,mutluluklar daha fazladır.
İnsan beyni muhteşem bir kimya fabrikasıdır.Beynimizin içindeki her türlü faaliyet esnasında sinir ağı içindeki iletimler,kimyasal hadiseler olup,beynimiz tarafından büyük bir disiplin içinde,sınıflandırarak,ilgili bölmelerde muhafaza edilir.Yaşamımız süresince,gerek yaşadığımız deneyimler,gerekse yaşanılmış deneyimlerden derlenmiş,öğrendiğimiz bilgiler,büyük bir disiplin içinde hafızamıza depolanır.Ayrıca fark etmeden 5 duyumuzla görüntü,ses, ısı,koku gibi algıladığımız bir çok şey biz farkında olmadan belleğimizde yerini alır ve yaşadığımız sürece kaybolmazlar.
İNSAN BEYNİNE HÜKMETME :
Bu konudaki uğraşlar;insanlık tarihi kadar eskidir. Zamanımızdan asırlar önce (Milattan 70.000 – 12.000 yıl önce) “MU” uygarlığı denilen ,insan beyninin çok gelişmiş olduğu bir uygarlık vardı. Mu uygarlığı Avustralya ile Güney Amerika arasında yer alan Avustralya nın yaklaşık 3 misli büyüklüğünde bir kıta idi.Bu günkü arkeolojik ve tarih bilgilerimizle tam bilmediğimiz bir nedenle (muhtemelen bir nükleer savaş sonucu) bu kıta pasifiğin derinliklerine gömüldü. Gerek Batı pasifik adalarında,Japonya ve Çin in batısında ki adalarda bulunan kalıntılar,gerekse Peru,Meksika ve Hindistanda bulunan tabletlerden bu uygarlıkta yaşıyan insanların beyin güçlerinin ve telepatik iletişimlerinin çağımız insanına göre çok daha ileri düzeyde olduğunu öğrenmiş durumdayız.
1930 lu yıllarda Sovyetler birliğinde başlıyan çalışmalar,soğuk savaş döneminde hızlanarak ilerledi.Rusyada KGB nin ,Amerika birleşik devletlerinde CİA nın kontrolü altında Nörolojik araştırmalar,insan beyninin sırlarına ulaştı.
Çok büyük harcamalarla insan beyni konusunda bilimsel araştırmalar çok ilerledi. Özel beyin tarayıcı MR cihazları ile insan beynindeki bilgilerin fotoğrafı çekilerek,bilgisayarda kotlandı. Felç nedeni ile konuşma yeteneklerini yitiren hastaların başlarına takılan bir cihazla düşünceleri bilgisayara aktarılarak,ne istedikleri öğrenilebiliniyor. Bu güzel tıbbi buluşun dışında ise bu sistem etik olmayarak da bir savaş aleti olarak kullanılabiliniyor.
Psikolojik savaş taktikleri ile ,bir çok ülkenin egemenliği yok edilebilinir hale gelebilir.İletişim teknolojilerinin geliştiği son 60 yıllık dönemde,belli bir gücü elinde tutmak isteyen emperyalist devletlerin en büyük silahı iletişim araçları olmuştur. Bilinçaltına gerek sinema gerekse Televizyon görüntüleri ile belli bilgiler gönderilerek fark etmeden beyin yıkaması yapılabilmektedir. Diğer bir tanımla, "beyin yıkama" (zihin kontrolü), bireyin farkında olmadan davranışlarının kontrol edilmesi ve değiştirilmesine girişimde bulunmak ve bu amaçla herhangi bir yöntemi uygulamaktır.
Ben son 30 yıldır Türkiye de yapılan seçimlerde, iktidar olan güçlerin, dış güçlerin desteği ile, zihin yıkama faaliyetlerini gösterdiklerine inanıyorum.
“Haber alma örgütleri tarafından uygulanan beyin yıkama yöntemleri, bir çeşit "zorunlu hipnotik trans. CIA tarafından yayınlanan gizli bir raporda, soğuk savaş döneminde KGB' nin beyin yıkama ve insan eğitme yöntemleri incelenmiş. Yani insanlardaki savunma sistemi nasıl yıkılır, yeni model insan nasıl yaratılır. Beyin yıkama yöntemleri, SSCB'de rejim muhaliflerine uygulandığı gibi, rejimle tam bir uyum içerisinde, birer robot gibi çalışabilmeleri için gönüllülere de uygulanmış. Böylece, rejimin istediği insan tipini yaratmak; insanları, gerektiğinde bir terörist, bir sabotajcı gibi eğitmek amaçlanmış. CIA raporlarında, ABD'deki yeni tip bir casusluk şebekesinden de söz edilir. Buna göre; hipnoz, telapati, düşünce okuma ve düşünce nakli gibi özel yeteneklere sahip ajanlar, Amerikan halkının şuuraltını etkileyerek, düşüncelerini KGB'nin programı çerçevesinde değiştirmeye çalışıyor. Ajanlar, çeşitli dini ve mistik topluluklara nüfuz ederek, bunları, konsantrasyon ve imajinasyon çalışmaları ile etkilemek istiyorlar.”
Bu gün beynimize istem dışımızda müdaheleler yapılanabileceği gerçeğini çok iyi bilmemiz gerekir Kişi psikolojik savunma mekanizmalarından mahrum bırakılıp, sahip olduğu inanç ve düşünce yapısı sarsıldığında ikna ve telkine açık hale getirilmiş olur. . Bu müdaheleler gerek kimyasal gerekse elektromanyetik dalga akımları ile yapılabilmektedir. Narkotik ajanlarla yapılan “NARKOTİK HİPNOZ” da kimyasal maddeler kullanılır. Yüzyıllar öncesine dayanan bu metodu tarih sayfalarında görebiliriz. SELÇUKLU İmparatorluğu döneminde,”ALAMUT KALESİNDE” Hasan SABBAH narkotik hipnozla ölüme giden mücahitleri bir silah olarak kullanmıştır. Zamanımızda da “CANLI BOMBALAR” dediğimiz terör unsurları Narkotik Hipnozla yönlendirilmektedir. Diğer bir Beyne müdahele yöntemi de Telepatik iletişimle yapılmaktadır .Vikipedideki tarife göre “Telepati ya da uzaduyum bireyler arasında bilinen beş duyunun yardımı olmaksızın gerçekleştiği ileri sürülen bilgi aktarımıdır. Bir başka deyişle, telepati parapsikolojide incelenen paranormal bir yetenek olup, bireyler arasında duyular-dışı algılama yoluyla düşünce, fikir, duyum veya imajların aktarılmasını sağladığı ileri sürülen tesir irtibatıdır. Terim eski Yunanca’daki “uzak” anlamına gelen tele (τηλε)sözcüğü ile “etkilenme, tesir almış olma,hissetme” anlamlarına gelen patheia (πάθεια) sözcüğünün birleştirilmesiyle elde edilmiştir”. Telepatide alıcı ve verici olmak üzere 2 kişi vardır.Telepati sayesinde insanlar binlerce kilometre öteden birbirleri ile haberleşmektedirler. Avustralya da yaşayan ABORJİN yerlileri Telepati ile birbirleri ile iletişim kurmaktadır.
Hindistan ,Tibet,Peru ve Meksika da bulunan eski yazıt ve tabletlerde MU uygarlığı insanlarının TELEPATİ ile anlaştıkları anlatılmaktadır.Bir başka beyini kilometrelerce uzaktan okuyup,ona hükmedebilme,Telepati ile gerçekleştirilebilmektedir.
Teknolojik olarak bir beyne mesaj gönderme ise Manyetik elektrik akımları ile çok kolay sağlanabilmektedir. İnsanların algılamaları ile diğer canlıların algılamaları arasında farklılıklar mevcuttur. Köpeklerin duyum frekansları,Yunus balıklarının duyum frekansları,Yarasaların frekansları hep farklı farklıdır.Hayvanların algılayabildikleri bir çok sesi bizim algılayamamız bu yüzdendir. İnsan beyninin alıcı olarak kabul ettiği,fakat bilincimizin tanımlayamadığı Elektro –Manyetik akımlar mevcuttur. Özellikle son senelerde yoğun olarak kullandığımız “CEP TELEFONLARI” nın yaydığı elektomanyetik dalgalar,dünyaya egemen olan güçler tarafından ,insanları yönetmek için etik olmayan bir şekilde kullanılabilinir.
HANGİ BEYİNLER DIŞARDAN MÜDAHELEYE DAHA AÇIKTIR ?
İnsanlar yaşamlarına,bilimsel verilere ve geçmiş deneyimlerinden elde ettikleri bireysel deneyimlerine dayanarak yön verirler.Akıllarının ve bilimin yetmediği durumlarda “İNANÇLAR” devreye girer.ÖRF ,ADET ve GELENEKLER inançları tamamlayıcı unsurlardır. İnsan beyninde Bilimi Akıl, İnançları da DİN ler yönlendirir.
BEYNİMİZ ve DEMOKRASİ
İnançların hakim oldukları toplumlarda ,bilim ve akılcılık 2 ci planda kalır. Analitik –Bilimsel Zekaya sahip topluluklarda,Dinin,örf ve adetlerin etkisi çok zayıftır. Bir Topluma bir başka toplum en kolay olarak DİNi unsurları kullanarak çok kolay hakim olabilirler. Çünkü inançta tartışma yoktur olduğu gibi kabul edilir.Analitik zekayı geliştiren eğitim ve öğretimin yapılamadığı toplumlarda,geri kalmışlığın sonucu olarak “DEMOKRASİ den bahsetmek” safdillik olur.
Dünyanın tüm kaynaklarını pervasızca kendi menfaatleri için kullanan EMPERYALİST – EGEMEN GÜÇLER ; sömürmek istedikleri ülkeleri,ırk,din ve mezhep kavgaları ile parçalayarak o ülkeye egemen olurlar. İlk önce Parayı ,Vicdanının önüne geçirecek yerli işbirlikçileri bulurlar. Halkın cehaletini Din yolu ile istismar ederek,yerli iş birlikçilerini iktidara taşırlar. Böyle ülkelerde Halkın önüne sandık konsada, yapılan seçimler DEMOKRATİK değildir. Azınlığın çoğunluğa tahakkümü başlar. Fakirleştirilen halkın eğitim olanakları ellerinden alınarak, doğmalara yönlendirirler. Halkın müşterek servetinden çaldıklarınını çok az bir bölümünü halka vererek; fukara zihniyetinde kendilerine bağımlı bir toplum yaratarak ,sandık güçlerini arttırırlar. Devleti ağır ağır ele geçirirler. Kendi silahlı güçlerini ve yargı güçlerini oluştururlar. Yandaş olarak yaratıkları basın ise en büyük güç kaynaklarıdır. Yazılı ve görüntülü basında DESENFORMATİK yayınlarla halkın moral gücünü zayıflatıp,korku düzenini kurarlar. Devletin temelindeki Kurucu insanları ve halkın gözündeki kahramanları devamlı yıpratarak, moral değerleri yok ederler.
Sanat ve kültürü yok ederek toplumun analitik zekasını daha da köreltmeye çalışırlar. Eğitimde İnanç ağırlıklı ,bilimsellikten uzak ,doğmalara inanan bir toplum yaratmak öncelikli hedefleridir.
SONUÇ :
Beyin nedir deyip geçmeyin. Unutmayın ki ,beynini önce cüzdanlarını düşünerek çalıştıran yöneticilerin olduğu ülkeler,her daim yıkılmaya ve egemen toplumların esiri olmaya mahkumdurlar…
Saygı ve sevgilerimle bilgilerinize sunarım.
Dr. Erdem CANKAYA