6 Ocak 2011 Perşembe

Allah akıl fikir versin

6 DAKİKALIK ADALET VE 3 DAKİKALIK MUAYENE

Kendini kandıran toplum olarak, herhalde dünya toplumları arasında ilk 10 içine gireriz. Ama çözüm bulalım demeye geldiğin de,işin içine menfaatler,demokrasi ile 5 kuruşluk alakası olmayan siyasi kararlar girince de BAS BAS feryat ediyoruz.

Bu gün Yargıtay’da 11 ceza dairesi, 21 de hukuk dairesi bulunuyor. Toplam 250 üyesi bulunan Yargıtay’da ceza dairelerinde 84 üye görev yapıyor. Yani bir ceza dairesinde ortalama 7 veya 8 üye bulunuyor. Ancak daireler temyiz incelemelerini 5’er kişilik heyetlerle yapıyor. Karara bağlanan dosya sayısı bazı yıllar azalıp bazı yıllar artsa da, ceza daireleri yılda 200 bin civarında dosyayı karara bağlıyor. Batı ile kıyasladığımız zaman şöyle bir örnek verebiliriz. Fransa nın başkenti Paris de 10.000 savcı ve hakim görev yaparken, bu rakam bütün Türkiyedeki yargı mensubuna denk. Hakim başına düşen dosya sayısı senelik yaklaşık 1500  dosya civarında. Çalışma günlerine bölündüğünde günde 70 dosyadan fazla bir yükleri var. Hele hele bu yük Yargıtay da çok daha fazla.

Geçen yıl hafta sonu, resmi tatiller ve Adli Tatil çıktığında bir ceza dairesinin çalışma günü 218 oldu. Buna göre, 11 daire olarak çalışan ceza daireleri günde 947 ceza dosyasını karara bağladı. 8 saatlik mesai düşünüldüğünde Yargıtay’da her 30 saniyede bir dosyanın temyiz incelemesi ile ilgili karar çıkıyor. Her bir ceza dairesi günde ortalama 86 dosyayı karara bağlıyor. Yani 8 saatlik mesaide bir saatte yaklaşık 10 dosya görüşülüyor. Bu da her bir dosyaya sadece 6 dakika ayrılabildiğini gösteriyor. 2010 yılında dosya yükünün en fazla olduğu 10. Ceza Dairesi’nde 26 bin 730 dosya karara bağlandı. Buna göre 10. Ceza Dairesi, günde 122 dosyayı, yani saatte 15 dosyayı karara bağladı. Bu istatistik dairenin her bir dosyayı görüşme süresinin ortalama 4 dakikayı zor bulduğunu gösteriyor.

Sağlık sistemimiz deki felaket ise daha korkunç boyutta. Hastanelerimizin  acil  polikliniklerinde ki yük nedeni ile hastaya ayrılan süre 3 ila 5 dakika arasında. Birinci  basamak  hekimlik ,sevk zincirinde ki işlevini düzgün göremediği için,ne birinci basamakta nede 2 ci basamakta (uzmanlık) hastanın tedavi şansı Allaha kalmış vaziyette. Eskiden muayenehaneler varken,gayr-ı adil de olsa parası olan daha düzgün sağlık hizmeti alabiliyordu. Ya şimdi ?

1960 Anayasasındaki Sosyal Devlet ilkesi doğrultusunda ,eşit olan yurttaşlara eşit  sağlık hizmeti verme çabası ile,ülke geneline sağlık hizmetini yaymak için çalışmalar yapıldı. Rahmetli Prof.Dr. Nusret Fişek hocanın katkılarının çok olduğu sistemde, sosyalizasyon uygulamaları,sağlık ocaklarının yaygınlaştırılması ne yazık ki siyasi partilerin konuyu sulandırması ile  dejenere edildi.

Büyük Ümitlerle  beklenen “AİLE  HEKİMLİĞİ”  uygulaması ,Sağlık sisteminin özelleştirilmesi ve  Sağlık sisteminde Tekelleşmeye gitmenin birinci basamak eylemi görüntüsünde. Çıkartılan tüzükler hekimi sağlık emekçisi kapsamından alıp,” SAĞLIK KÖLESİ” haline getirildi. Hekim emeğini en kolay nasıl ucuza kapatırız zihniyeti içinde çıkartılan tüzükler,bir süre sonra ülkemizi “DEPRESYONLU HEKİMLER ÜLKESİ “ haline getirecek. Bürokratik evraklar, lüzumsuz istatistiklerAdli Tabiplik,Defin ruhsatları gibi,görevi dışındaki görevlendirmelerle, 8 saatlik mesailerinin 2 saati de meşgul edildiğinde , kalan 6 saatlerinde,nefes almadan 70 hasta baktıkları göz önünde tutulursa,yaptıkları muayenelerin ne kadar sağlıklı olabileceğini varın siz düşünün. Ortalama bir aile hekimi ayda 1.000  hastadan fazlasına bakıyor. Maaşları sabit. Cari giderleri ve vergileri düşürüldükten sonra ellerine kalan net para 4000- 4500 lira civarında. Ayrıca bu gelir emekli ücretlerine de yansıtılmayacak. Emekli olduklarında 1400 tl emekli ücreti alacaklar.

Bu gün es kaza  sanık olarak mahkemeye düşmüş bir vatandaş,5-6 dakikalık hakim sorgulaması için aylarca tutuklu olarak hapiste kalabiliyor. Suçlu olduğu hükmünü yemeden uzayan davalar sonucu  yıllarca hapis yatabiliyor. Öyle acayip bir hukuk sistemi varki,  onlarca insanın katili olduğu kesinleşmiş   CANİLER ; yargının gecikmesinden dolayı tahliye olunup elini kolunu sallıyarak gezebilirken , bazen masum insanlar ,yine yargının tıkanıklığından ,yıllarca boş yere hapis yatabiliyor.

Hele fikir suçlularına yapılan insanlık ayıbını izah edebilmenin hiç imkanı yok. Siyasi ergi elinde tutan yürütme ,yasama ve yargıyı da etkisi altına alınca ,kendisine  muhalif olanları hapishanelere doldurup,yaşamlarını gasp edebiliyor. Hükümeti devirme iddeası ile suçlanan silahlı güç mensupları serbest iken ,onları fikren desteklediği iddea edilen gazeteciler beklide hüküm giymeden 10 yıl hapiste yatabilecek.

Sağlıkları 3 dakikalık muayeneye, hukukları 6 dakikalık yargıya teslim edilen  halkımıza  Allah  sabır versin demeden önce, Allahtan  benim yüce halkıma  “AKIL” ihsan etmesini diliyorum.

Daha başka ne dileyebilirim ki ?

Dr .Erdem Cankaya  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder