7 Ocak 2010 Perşembe

Bir eski yazım

Yine eski bir yazım

21 Kasım 2008 Ataköy

YAŞAMI "Tİ"ye ALMAK
Doğdum uzdan ölüme kadar bir kör dövüşü içinde yaşarız günlerimizi.Çoğu zaman nedeni niçini sorgulamaya dahi vaktimiz olmaz.Aile içinde ilk defa yatağımızı toplamakla başlar ödevlerimiz.Daha sonra okula gideriz,ABC yi öğrenmektir görevimiz. Aile ,okul,toplum size bazı yükleri verir yaşamda.Yaşamın hamalı olursunuz,kimimiz bir fabrikada işçi,kimimiz kara tahta başında öğretmen kimimiz doktor kimimiz vali...Daha dünün teri kurumadan, yarının telaşı başlar yaşamınızda. Askerlik,iş bulma evlilik çocuk sahibi olmak derken,ertelediğimiz arzularımızın,hatırlandığı günlerinde sayısı azalır.Geriye dönüp baktığımızda birde görürsünüz ki,çok şeyi ıskalamışsınız hayatta.
Ben 2 öğretmenin 3 cü çocuğu olarak başladım hayata.Öğretmen çocuğu olmak,gerçekten zordur.Çünkü öğretmenler öğrencilerine iyi örnek olma gayreti içinde,o dar olanakları içinde çırpınıp dururlar.Kıyafetten başlar ilk örnek olma gayretleri,rakı sofrasında ki adaba kadar uzanır.Konuşurken seçtikleri tümcelerde hep özen vardır.Küfrün kerametini keşfedememişlerdir yaşamlarında.Tabii ki ilk örnek oldukları da kendi çocukları olur.Öğretmen çocuğu temiz giyinir,derslerini aksatmaz,haksızda olsa büyüklerine saygısını bozmaz,yalan söylemez,kavga etmesi ayıptır,hele küfür etmesi zinhar çok büyük suçtur.En büyük ülküsüde yükselmek ileriye gitmek ve örnek vatandaş olmaktır. Okulda okulu yaşadığı yetmiyormuş gibi ev dede okullu olmayı yaşar.
Ailede koroner hastalığının olması bazılarını ürkütse de, ben başka bir açıdan avantaj olarak görürüm koroner hastalığını.
Öyle yatak döşek zahmeti olmadan,yarının hayallerini kurarken geçirdiğiniz bir kriz sizi bir anda imamın kayığına bindirir.Ben bu yaz o deneyimi geçirdim.3 tane sitend taşıyan kalbim,İstanbul trafiğinde 3,5 saatte meciyeköyden köprüye varamayınca isyan etti.İsordil de kar etmedi,arabayı sağa zor çektim,gerisini hatırlamıyorum.Gözlerimi açtığımda bir ambulansın içinde Da-Di Da-di,trafiği yara yara yol alıyorduk.Meğerse kalbim 14 saniyelik bir mola vermiş yaşama.Defibrilatör denilen cihazla basmışlar elektrik akımını göğsüme, kalbimde herhalde daha görevim bitmedi diye başlamış çalışmaya.Ben o günden sonra Öğretmen Çocukluğundan istifa ederek,kendim için yaşamaya başladım.Yaşamı Ti ye alarak yaşamak.Bazı dengeleri kurmayı keşfettim.Örneğin bişeye canınız mı sıkıldı,dil altı İsordil alacağınız yerde ilk önce,hadiseye "hadi ...tir" diyebiliyorsanız.Beyninizin içinde de bunu başarabiliyorsanız,o küfrün kerametini içinzide meltem rüzgarının keyfi gibi hissedersiniz.Yani sınırlı bir boşvermişlik.Boşvermişlikle sınırlı boşvermişlik arasında çok fark var.İlkinde hayasızca bir teslimiyet,ikincisinde ise tüm soğukkanlılıkla ,sinirlenmeden paniğe kapılmadan ,durum değerlendirmesi yaparak soruna çözüm aramak.Sorunun bir parçası olmak yerine ÇÖZÜMÜN bir parçası olmayı becerebilmek.
Becerebildiğiniz an ,içinizde esen meltem rüzgarının kalbinizi de ne güzel okşadığını da hissedersiniz.Yaşamı başkasının koyduğu katı kurallar yerine ,çevresel uyumu zedelemeden kendi yumuşak kurallarınızla yaşayabilemek zevkidir işin aslı.Fıkraların ve esprilerinde bu yaşama katkısı çok güzel oluyor.Bakın bunu bir örnekleme fıkra ile başarabiliriz.
Fıkra bu ya ;
"Birisi bakmış ki, duvarda milyarlarca saat var. ’bunlar ne saatidir ? ’ diye sormuş. ’Dünyada herkesin bir saati var kardeşim, kim yalan söylerse onun saatinin yelkovanı oynuyor’ diye cevap almış. Bakmış ki, duvardaki bir saatin akrep ve yelkovanı 12’nin üzerinde durmuş. ’Bu kimin saati ?’ demiş. ’Türkiye’de bir Mustafa Kemal var, hiç yalan söylemiyor, bu onun saati’ demişler. Sonra, Mao’nun, Lenin’in saati hangisi falan diye sorarken, ’bizde bir de Tayyip Erdoğan vardı, onun saati hangisi ?’ demiş. Melek, ’vallahi onun saatini azrail aldı. Biliyorsunuz, cehennem çok sıcak, orada onu vantilatör olarak kullanıyormuş’ diyor "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder