2 Aralık 2010 Perşembe

ANILAR DURAĞI -1-

ANILAR DURAĞI –I-
                                                               
İnsanın yaşamı boyunca ,geçirdiği her gün ,ufak tefek de olsa bir anısı olur. Kimi anılar kötüdür kimi anılar ise çok güzeldir ve unutulamazlar. Yaşantımızda kalıcı iz bırakmayan anılar ise belleğimizin çöplüğünde  kaybolur gider. Bazen sararmış bir fotoğraf bazen bir defter bazen de geçmişinizden gelen bir tanıdık yüz sizi anılarınıza taşır.

Eşim titiz bir insandır. Dağınıklığı hiç sevmez. Bende onun tam tersine pasaklı ve dağınık bir insanımdır. Belki de eşimin titizliği,benim rahatlığıma neden olmuştur.Pis huylarımdan biriside hiçbir şeyi atmayı sevmem. Küçük kağıtlara alınmış telefon numaraları, kredi kartı fişleri, lüzumlu lüzumsuz bir sürü kağıt parçası ayıklanıp temizlenmek üzere aylarca el çantamda gezdikten sonra, çantamın ağırlığı bileğime ağrı vermeye başladığı zaman evdeki masaların birine boşaltılır ve ayıklanmayı bekler. Tabii eşim bir süre sabrettikten sonra ,onları derler toplar ve düzenlenmiş bir vaziyette çalışma masamın üstüne bırakır. Ama ben yinede bir şey arayıp bulamazsam eşimden yardım alırım. Evliliğimizin başlangıcında benim dağınıklığım devamlı tartışma konumuz olurdu. Eşim bana “sen çöp adamsın” derdi. Zaman ona çöp adamla yaşamaya katlanmayı öğretti.Uzun süredir benim dağınıklılığım yüzünden hiç tartışmadık. Nedense geçmişe ait ne varsa benim için çok kıymetli oluyor. Bazen bana ait olan kağıtları ayıklamaya başladığımda bir kağıt parçasına takılır kalır, o kağıt parçası benim anılar denizinin dalgalarında sörfüme neden olur.

Geçenlerde yine Cumhuriyeti okurken,hanım kucağıma bir defter bıraktı. Ev içinde  odaların içindeki eşyalar yer değiştirirken ,çocukluk ve gençlik yıllarıma  ait şiir defterimi bulmuş. Tabii içinde defterin yaprağı kadar sıkıştırılmış ve katlanmış kağıtlar.  Ama beni en mutlu eden 2 şey geçti elime. Anılar denizinde yüzmeye başladım yine. Birincisi  42 yıllık dava arkadaşım Semih’in bana yazdığı 2 tane mektup,diğeri ise 50 yıl önce CUMHURİYET HALK PARTİSİNE yaptığım bağışın makbuzu. Geçmişi yaşatmaya başladı.

Demokrat parti nin  sonunun yaklaştığı 1960 yılı idi. O zamanlar Manisa da  idik. Babam Lisenin Baş muavini ve Tarih öğretmeni,annem de coğrafya öğretmeni idi.Bende  Gazi ilkokulunda 5.ci sınıfta öğrenci idim.2 ablamda Lisede öğrenci idiler. Sınıf arkadaşım Nejat ‘ ın babası Tütün tüccarı idi. Demokrat parti nin yeni zenginlerinden biri. Kapılarının önündeki Lacivert 1957 model Chevrolet e özenle bakardım. Her gün okuldan eve birlikte dönerken Çamlıktan geçer,yol boyuncada sohbet ederdik. Tabii siyaset söz konusu olduğunda anlaşamazdık. Nejat bir gün bana babası nın  Demokrat partiye 50 lira bağışladığını söyliyerek öğündü. Akşama sofrada babama neden kendisinin CHP ye bağışta bulunmadığını sordum. Memur olduğunu ve memurların parti ile ilişkisinin yasak olduğunu söyledi. Uysal bir çocuktum ama babamın izahatı beni tam tatmin etmemişti. Demokrat parti nin tahkikat komisyonlarını kurdurduğu,her gün radyodan “VATAN CEPHESİ”ne katılanların okunduğu,Ankara da 555 k sloganı ile gençlerin nümayiş yaptığı günlerdi. İstanbul da Turhan Emeksiz adlı bir öğrenci öldürülmüştü.

İnsanın aileden gelme particiliği varsa, o yaşlarda ; takım duygusu kadar katı ve mukaddes bir duygu oluyordu. Bende çok uysal bir çocuk olmama rağmen ;CHP söz konusu olduğu zaman yırtıcı vahşi bir hayvan gibi kavgacı oluyordum. CHP için söylenecek her kötü söz,bana küfürlerin en ağırı olarak geliyordu. Okulda yine kavga edip,siyah önlüğümün beyaz yakasını yırttırdığım bir gün,öğretmenimden de azarı işitince dosdoğru eve gittim ve Yapı Kredi bankasının verdiği top şeklindeki tahta kumbaramı kırıp içindeki paraları alarak doğruca Manisa CHP il binasına gittim. Sonradan ismini öğrendiğim Manisa İl başkanı Avukat Muvaffak bey’e  paraları uzattım. Adam cağız bir hayli şaşırdı. “Nedir bu çocuğum .bu parayı nerden buldun? “ dedi . Sünnet harçlıklarım olduğunu ve partiye bağışlamak istediğimi söyledim. Başkanın yüzünde bir tebessüm yayıldı. Kimin oğlusun sen ? dedi. Babam memur ismini söyleyemem dedim. Başkanda hafifçe kaşlarını çatarak, Babanın haberi olmadan bu parayı alamayız dedi. Ben o kadar hırslanmıştım ki ağlamaya başladım. Başımı okşadı. Sen neden bu parayı Partiye vermek istiyorsun dedi. Bende ona ben CHP liyim dedim. “Bak bende CHP nin il başkanıyım,söz veriyorum babanın ismini söylersen aramızda sır kalacak” dedi. Lise Baş muavini  Mustafa Cankaya’ nın  oğluyum dedim. Beni ikna ederek babamı  arayıp olayı anlattılar. Babam da paranın bana ait olduğunu istediğim şekilde harcıyabileceğimi söylemiş. Nemlenen gözlerle  100 . Tl lik teberru makbuzu kesildi. Ne olur ne olmaz parti basılır koçanlar diktatörce gidişat gösteren Demokrat partinin eline geçer diye makbuz ‘ a syadımı yazmadılar. Tarih 13 Mayıs 1960 idi.

Bir başka yazımdada  42 yıllık dava arkadaşım Semih in mektubunu ve o dönemin anılarını anlatacağım. 02.12.2010

Dr. Erdem Cankaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder