3 Aralık 2010 Cuma

HACI POLDİ

KURULTAY DELEGESİ   HACI  POLDİ


Her şerde bir hayır vardır, cümlesi kadar, doğru  olan bir söz söylenmiş midir acaba? İyiliklerin kötülüklerle, güzelliklerin çirkinliklerle iç içe olduğu bir evrende yaşıyoruz. Birinin temelinde hep birisi var. Hayatta elde edilen başarılarda başarısızlıkların bileşkesi sonucu oluşmuyor mu ?.. Ludwig  van Beethoven eğer sağır olmasa idi, acaba o muhteşem bestelerini yapabilir miydi ?

Bende hep yazmayı isteyip de yazamadığım yazılarımı, Romatoid   artrit krizlerinin  bitiminde yazmışımdır. Romatoid  artirit öyle çirkin bir hastalık ki,  çaresi olmayan ve insanı insanlıktan çıkaran bir hastalık. Hele  Romatoid  artirit li olup da  İstanbul da yaşamak bir işkence. Lodos esmeye başladımı, eklemlerinizde artrit rüzgarları esmeye başlar. Gece uyumak bir hayal olur. Ne oturabilir,ne yatabilir nede gezinebilirsiniz. Herhangi bir pozisyon değişikliğinde keyfi kaçan ekleminiz sanki matkap la oyulur gibi ağrır. Ağrıyı hafifletmenin tek yolu, ağrıyı aklınızdan silip başka şeyler düşünmektir. Bende böyle ağrılı gecelerimde beynimin içinde geçmişe yolculuk yaparım. Dün yine muhteşem ağrılarım sayesinde berbat bir gece geçirdim. Midemin delinme pahasına aldığım ilaçlara rağmen gözümü 2 dakika kırpabilmek için neler vermezdim neler. Tabii mecburen de  geçmişe yolculuk serüven im başladı. Dün gecemin kahramanı Lise sınıf arkadaşım  POLDİ  geldi aklıma.

Poldi ; Halit’e benim taktığım ve bütün sınıfça benimsenmiş bir lakaptı.1963-64 öğretim yılında  Vefa Lisesi 1 ci sınıfta idim. Vefa Lisesi o zamanlar,Fatihin fakir ailelerinin çocuklarının gittiği bir öğretim kurumu idi. O zamanlar İstanbul da şimdi olduğu gibi adım başı Lise yoktu. Özel okullarında sayısı da oldukça sınırlı idi. Okul müdürleri Eğitimde kaliteyi tutturabilmek için, birbirleriyle kıyasıya mücadele ederek, kayıtlarını şişirmemek için azami gayret gösterirlerdi. Okul müdürümüz rahmetli Rifat Gözmen ‘in, bütün gayretlerine rağmen,Lise birinci sınıflarda 90 kişinin altında öğrenci yoktu. 34 tane  Lise 1 ci sınıf vardı. Sıralara 4 er kişi oturduğumuz yetmiyormuş gibi pencerelerin içine de otururduk. 94 kişilik sınıfımızda 77 öğrenci 2 senelikti. 2 ci senede sınıfta kalan belge alır okuldan atılırlardı. Sınıfımız da  askerlik çağı gelmiş bir çok yaşlı öğrenci vardı. Genelde onlardan çekinirdik. 14 yaşında yeni ergen olan delikanlıların 21-22 yaşındaki sınıf arkadaşlarından öğrenecekleri çok şey olurdu. Yıl sonunda sınıfın yarısından fazlası sınıfta kalarak okuldan ayrıldılar. Okulda her türlü spor revaçta idi. Tabiî ki en iddealı olunan branşta futboldu. Sınıflar arası turnuvalara düzenlenerek ,iyi futbolcular tesbit  edilir, okul takımı  süzme bir takım olarak ortaya çıkardı. Fizik öğretmenimiz Azade hanım ;,sporcu takımından hoşlanmadığı için,inek tabir edilen bizler ,hocamızın gözüne girebilmek için spordan uzak kalmış gibi görünmeye çalışırdık. Maçlar genelde Karagümrük teki Çukur bostandaki VEFA stadında yapılırdı. Elemeler genelde Cumartesi  ve Pazar günleri  yapılırdı. Bizim 4F sınıfının  takımı da iddealı bir takımdı. Halit zayıf nahif, ufak tefek, Rize kökenli bir çocuktu. Fakat çok hızlı koşardı. Zayıf suratını kaplayan çok kocaman kemerli bir burnu vardı. Yüzüne baktığınız zaman sadece bir burun görürdünüz. Sınıf takımının ilk 11 inde devamlı oynardı. Sınıf olarak şampiyonluğa hayli yaklaşmıştık. Hava yağışlı olduğu için stadın zemini balçıktı. Yarı final oynuyorduk, rakibimizde okulun en iyi takımı idi. 2 ci yarı attığımız 2 golle  maçı 2-1 önde götürüyorduk. Rakip oldukça güçlü bastırıyordu. Maçın bitimine 3-4 dakika vardı ki rakip oyuncu kalecimizi geçti , boş kalenin ortasında sadece Halit kalmıştı. Rakip var gücü ile şutunu attı, Halit de topu kafa ile karşıladı. Olan işte o anda oldu. Çamurdan ağırlaşan top Halit ‘in o muhteşem  burnunu kırmıştı. Maçı kazanmıştık ama Hamit in burnu heybetini kaybetmişti. O sevinçle  ben Hamide “ Kahraman Poldi “ dedim.Hamit burnunu kaybetmişti ama ömür boyu taşıyacağı lakabına kavuşmuştu. Zaman la arkadaşlar ismini de unuttuk. Poldi aşağı Poldi  yukarı ,maçlarda “POLDİ” tezahüratları da başlayınca,  hocalarımız da Poldi diye çağırmaya başladılar Halit i. Ben Poldi yi severdim. Sınıfımız Mütercim Rüştü Paşa konağının en üst yani 3 cü katında idi. Sınıftan bahçeye inmek bazen zor gelirdi. Poldi ye rica ettiğimizde hiç kırmaz,3 kat aşağı gider okulun karşısındaki kırtasiye den ihtiyaçlarımızı alır gelirdi. Bizde ona matematik ve fizik çalıştırırdık. Ne yazık ki  Poldinin  futbola olan yeteneği kadar matematiğe karşı yeteneği yoktu. Üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğunu Poldi ye bir türlü belletememiştik. Neticede  Poldi o sene sınıfta kaldı ve ertesi senede sınıfı geçemeyince belgelendi. Aradan uzun yıllar geçti. Tıbbiye son sınıfta öğrenci idim, 5 yaşındaki yeğenim Umay ı Medrano sirkine götürmüştüm. Orada Poldi ye rastladım. Seyicilere oturma yastığı kiralıyordu. Yeğenim ve bana yarı ücretle yastık kiralamıştı. Sirk dağılırken  görüşürüm ümid ediyordum ama , nedense o benden kaçmayı yeğledi. Okul bitti Hükümet Tabibi olmuştum. 45 günlük geçici görevle Fatih Hükümet Tabipliğine gelmiştim. Hükümet tabipliğinin ,hekimlikle alakası yoktur. Tüm yaptıkları iş idari görevlerdi. Evlenme, işe girme raporları,aşılamalar,iş yeri ruhsatlandırmaları bir sürü angarya iş. Vatandaş basit bir evrak için  saatlerce bekler, iş yükü altında ezilen çaresiz sağlık memurları ile sürekli ağız kavgası ederlerdi. Yine yoğunluğun olduğu bir gün ,ürkek bir vatandaş kapımı açtı. Evlenme raporu için gelmiş ama ,işi ters giden bir vatandaştı.Aralık kapıdan Poldi yi gördüm .O da sağlık raporu için gelmiş, sağlık memuru ile tartışıyordu.Beni görünce şaşırdı. Beyefendi benim arkadaşım dediğimde, sağlık memurları Poldi nin işini torpilli olarak hallediverdiler. O gün havadan sudan ve o meşhur 2-1  lik maçtan  bahsettik.Poldi seyyar olarak Pazar esnaflığı yapıyormuş. Uzun yıllar Poldi yi  bir daha görmedim.Belki de aradan 20 yıl geçmişti. Muayenehanemin çok kalabalık olduğu bir gün, sekreterim eski bir arkadaşınız sizi görmek istiyor dedi. Kim dedim ? Sekreterim  “Poldi dersen o beni bilir “dediğini söyledi. Az sonra odama  aldım. Göbeğine kadar sakalları uzamış,şalvarlı cübbeli takkeli bir adam.Eğer o muhteşem kırık burnu olmasa ,tanımam imkansız. “Poldi senmisin bu ne değişiklik” dediğimde,gülerek artık Poldi değil , “HACI POLDİ” diyeceksin dedi.Bana muayene olmaya gelmiş. Radyoskopide baktığımda  “VEREM” tesbit ettiğimde hayli üzüldüm.Yıllarca soğukta seyyar Pazar esnaflığının ve yoksulluğun bedelini ödüyordu Hacı Poldi. 2 gün uğraştan sonra Hacı Poldi nin Yedi Kule Göğüs Hastalıkları hastanesinde yatmasını sağladım.40-50 gün sonra iyileşmiş durumda teşekküre geldi bana. Uzun yıllar Hacı Poldi den bir daha haber alamadım. Yıllar yılları kovaladı, bir gün Fabrika hekimliği yaptığım Esenyurt da  Benzinlikte benzin aldım ,ödememi yapıyordum ki ; “Doktor beyden ödeme almayın” emri ile irkildim. Bir baktım ki; Şalvar , pardüse  ve takke gitmiş ama,şık bir elbisenin içinde çember sakalı ve kocaman yamuk burnu ile bizim Hacı Poldi. Bayağı güçlü bir şekilde beni kucakladı. “Hacım bu ne değişiklik !!! “ dedim hayretle. Gülerek elini omzuma attı.”Gel seni de bizim Partiye alalım “ dedi. İktidar Partisinin KURULTAY delegesi olmuş. Allah işlerine öyle bir bereket getirmiş ki,mütahit olmuş. İstediği belediyeden alamıyacağı iş yokmuş. Bana Mercedes minübüsünü gösterdi ,içinde yok yok. Televizyondan deri ısıtmalı koltukları ve Amerikan barındaki kristal kadehlere kadar her şey çok mükemmeldi.”Hacım bu ne iştir? Sen içkidemi içiyorsun ? dediğimde ;gülerek Amerikan Barda sadece meyva suyu var dedi. Bana çıkardı kartvizitini verdi. Bayağı şatafatlı bir şiketler grubunun   yönetim kurulu başkanı olmuş  Hacı Poldi. Bir gün fırsat bulursam, İktidar Partisinin Kurultay delegesi eski arkadaşım Hacı Poldi yi arayacağım.

03.12.2010 ATAKÖY
Dr. Erdem  CANKAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder